Sene 1987, 15 yaşındayım, yer Türkiye ve ortalık yıkılıyor aklınız durur. Bir kitap yayınlanmış herkes birbirine soruyor.
“Sen okudun mu?
“Yok, ben daha okumadım.” “Ya sen?”
“Ben okudum.”
“Nasıl beğendin mi? Ne anlatıyor?”
Efem, biri almış bayılmış, alkış tutuyor. Biri almış kitap baymış burun kıvırıyor. Bazı kesimlerden “Evet, bundan sonra böyle! Yetti artık canımıza, biz de insanız.” nidaları yükseliyor. Bazı çevreler “tukaka” diyor ve bir müddet kitap yasaklanıyor. Anlayacağınız bir okuyan pişman bir okumayan kitabı. Ben de artık ne çocuk ne de tam bir genç kız iki arada bir derede meraktan çatlıyorum acaba ne yazıyor, ne anlatıyor bu nacizane kitap diye.
Bir gün okuldan eve geldim, bir de ne göreyim annemin başucunda kitap bana bakıyor ben kitaba zaar annem de bu merak dalgasına kapılmış olacak ki bir tane almış. Sanırsın kitap gömü ben gömücü, gömülüveriyorum kitaba ve 48 saat sürmüyor bitirmem. Ne yalan söyleyeyim çok sıkılıyorum okurken zor bela bitiriyorum. Kurgu da anlatım da sarmıyor. (Tik olmuş, şimdi bunları yazarken bile Orhan Pamuk mu daha sıkıcı bu yazar mı diye sorguladığımı farkediyorum. Orhan Pamuk da ayrı bir sensör olmuş dimağımda sıkıcı dedin mi eşittir iki kelime: Orhan Pamuk) Her neyse biz konumuza geri dönelim.
Tabi kitabın ne kurgusu ne de anlatımı mesele değerli dostlarım, mesele daha farklı. Bunu çok sonraları farketsem de, yüksek bir uçurumdan yere çakılmak gibi bir şey bilirsiniz beklentiyi yükseltmek. Okumam bittiğinde içimden “Eeeeeehhhhhh” diyor ve fırlatıp atıyorum bir köşeye kitabı. Rahmetli Duygu Asena “Kadının Adı Yok” diyor kitabı ile. Türkiye’de kadının kimliğini arama evresi yani belki de kimlik mücadelesinin verilmeye başlandığı ilk yıllar bahsettiğim yıllar. Evet, öncelikle belirtmeliyim ki Türk literatürü için bu kitabın kurgu ve anlatımından öte bir anlam ve değeri var. Hem klasik Türk romanına hem klasik Türk kadın yazarlara hem de klasik Türk romanındaki kadın karakterine aykırı bir yaklaşım ile çıkıyor Duygu Asena ilk kez Türk literatür sahnesine. Ve Türkiye için bir ilk, bir devrim niteliğinde olması elbet kitabı ve yazarı bugün de geçerli kılıyor lakin ben Sezar’ın hakkını Sezar’a veriyorum ve bunlara pek takılmıyorum, ben başka bir yerdeyim, başka bir şeyden bahsetmek istiyorum şu an.
Geçmişi bugüne değin bir film şeridi gibi kafamda sardığımda bu hareketin yani feminizm hareketinin kadına bir yandan kimlik verirken ne yazık ki diğer yandan da bir nevi “dişiliğinden soyutlanma evresinin” başlangıcı niteliğinde bir hareket olduğunu düşünüyorum. Evet, yanlış duymadınız, konumuz “Kadının dişilikten soyutlanması” ve bunun biz kadınlara getiri ve götürüsü. Yani değerli dostlarım, o dönemde Türkiye’ye de sirayet eden feminizm akımı ve savunucularının ve bugün artık sosyal hayatın bir parçası olan tüm kadın aktörlerin halinden ne kadar mutlu olduğu sorusu diyorum? Aklımı kurcalıyor diyorum? Nitekim ilerleyen yıllarındaki post aksiyonlarda bunun iyiden iyiye evrilerek bokunun çıkarıldığına ve “Çocuk da yaparım kariyer de” mottosu ile kadının iyiden iyiye artık kusura bakmayın ama enayi pozisyonuna sokulduğuna bilfiil şahidim. Enayi diyorum ama sakın yanlış anlaşılmasın kadınların çocuğu da kariyeri de yapmaktan aciz olması değil mesele aksine bu pompa ile kendini hırpalayarak belli bir yaşa gelmeden asıl hastane köşelerinde kariyer kazanması.
Şimdi buradan kadınlara sesleniyorum. Akıllı olun akıllı! Erkeklere daha yakından bakın. Bir inceleyin, bir tahlil, bir sentez lütfen. Dolduruşa gelmeyin. Asli göreviniz çocuk doğurmak, ona bakmak. Eninde sonunda mutfağa gireceksiniz. (Mutfak derken evin mutfağı haa işin arka mutfağı filan değil bildiğin mutfak) Allahın emri. Sakin olun. “Ben hem çocuk yaparım hem de kariyer” diyen baba değil anayigitler sizlere sesleniyorum. İlerleyen yıllardaki yıpranma payınızı sakın gözardı etmeyin lakin yaşam akıyor, her şey değişiyor ve gençlik bittiğinde karşı karşıya kaldığınız sizi tanımanız güç olabilir. Siz kadınlara tavsiyem kadın olduğunuzu unutmamanız. SİZ ERKEK DEĞİLSİNİZ!! Her şeyi üstünüze almayın, beden ve ruh sağlığınıza dikkat edin. Kısacası tekrar ediyorum, “Bi akıllı olun daa!”
Sebnem der ki
Nacizane ekleme yapmak istyorum cocuk ,kariyer ve dahasi fit bir vucut inanilmaz guzel yeni nesil yemekler ,sosyal hayat (sergi ,sinema vs.) guclu karakter yani bunlara ragmen sevgili kocanizin yada sevgilinizin kafasi karisinca(Mehmet Aslantug dan kopya cektim bu cumleyi) aglamadan cekip gitme ve adami sikmama ozguveniyle yogrulmus olmak YANI BEYLER AlAMET-I FARIKA NIZ NEDIR? YOKSA KERAMETINiZ KENDINIZDEN MENKUL MU?
Seda Kiriş der ki
Rica ederim efendim. Sizin yapmış olduğunuz yorumlar bizim için onurdur.