İki haftalık sömestr tatilinden sonra tekrardan beraberiz. Bu zaman zarfında ben de kendime biraz zaman ayırdım, dinledim ve halen üstünde çalışmış olduğum yazılarım olsa da herhangi birini buradan sizlerle paylaşmadım.
Bu hafta ise ufak bir değişiklik yaparak ilk kez sevgili kızım Yasemin’in bir yazısını sizlerle paylaşmaya karar verdim. Yasemin kitap okumayı çok seviyor ve özellikle macera, polisiye, aksiyon ve gerilim romanlarına bayılıyor anlayacağınız annesinin tam tersi. (Ben genelde biyografi ve otobiyografi gibi daha gerçekçi yazı ve hikayeleri beğeniyorum onun için Yasemin beni çok sıkıcı buluyor. Ben son derece realist takılıyor ve hiç hayalperest olamıyormuşum. Ayrıyeten hiç romantik de değilmişim. Hikayeler aksiyon, gerilim, merak ve korku gerektirirmiş. Ne diyelim tarz meselesi elbet.) Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim Yasemin’in bu tarz roman ve yazılara yönelmesi bir iki senelik bir durum değil kendini bildi bileli hep bu tarz roman ve hikayelerin peşinde. Sherlock Holmes’üz asla diyor ve ileride kesinlikle FBI veya CIA’de çalışacağını iddia ediyor. Kendisi şu an 12 yaşında bu yazı ise tam da 10 yaşındayken Türkçe öğretmeninin bir veya bir kaç yeri betimleyen bir hikaye yazmasını istemesi üzerine yazdığı “Arkası yarın” tarzında bir yazı. Yorumlarınızı merak ediyorum.
Sevgili günlük;
Ben mor renkli ve mavi yakalı bir tişörtüm. Hayatım Cihangir’de bir atölyede Seda Hanım’ın dikiş makinesinin üstünde başladı. Diğer tişörtlerle birlikte beni satın alacak sahibimi bulmak için bir mağazaya gönderildim. Çok heyecanlıydım çünkü kutu açılıyordu.
Güzel giyinimli, yakışıklı bir adamdı kutuyu açan. Beni aldı ve bir rafa yerleştirdi. Burası bir mağazaydı ve her yer çok renkliydi ancak zaman geçtikçe çok sıkılmaya başlamıştım çünkü beni hiç kimse almıyordu. Mağaza çok gürültülü gelmeye başlamıştı bana. İnsanlar her şeyi dağıtıyorlardı. Aylar geçti ve sonunda bir adam beni satın aldı ve evine götürdü. Evini çok beğenmiştim bir sürü antika eşya vardı. Koltuklar kırmızıydı, yerde işlenmiş bir halı vardı ve mutfakta ise antika kaseler.
Yatak odasına gelmiştim. Anladığım kadarıyla bu adam çok düzenliydi ve bu çok hoşuma gitmişti. Beni dolabının içine diğer tişörtlerin yanına astı. Akşam olmuştu adam biraz müzik dinledikten sonra yattı. Sabah banyo yaptıktan sonra beni raftan aldı, üzerine giydikten sonra saçlarını taradı ve evden çıktık.
İki üç katlı eski evlerin olduğu daracık sokaklardan geçtikten sonra belediye otobüsüne binerek bir yöne doğru ilerlemeye başladık. Otobüsten indiğimizde biraz yürüyerek önünde kocaman bir deniz çapasının bulunduğu binaya geldik. İçeride kocaman gemiler vardı ve üzerileri özel olarak işlenmişti. İçeride aynı zamanda da eski ünlü gemicilerin heykelleri bulunuyordu. Duvarlarda ise Arapça yazılmış tablolar vardı. Anladığım kadarıyla burası bir müzeydi. Biraz daha dolaştıktan sonra dışarı çıktık. Hava kararmıştı otobüse binip eve döndük.
Adam kendine güzel bir kahve yaptı. O sırada yanlışlıkla üzerime kahveyi döktü. Canım yanıyordu. Beni hemen üzerinden çıkarıp çamaşır makinesine koydu. Şimdi her şey dönüyordu. Bir süre sonra beni balkondaki ipe astı ve yattı. Bir anda rüzgar çıktı sanki fırtına kopuyordu artık tutunamıyordum ve sonunda rüzgar alıp beni götürdü. Bahçenin bir tarafına düşmüştüm. Gecenin karanlığında bana doğru gelen ayak seslerini duydum. Büyük kirli bir el beni kavrayarak çantasına koydu. Artık hayatımda yeni bir sayfa açılmıştı. To be continued..
Bir yanıt yazın